Kamuda Tasarruf ‘Kağıt’ Üzerinde

Bütçe giderlerine yönelik veriler, israf harcamaları arasında gösterilen kiralama işlemlerinin tam gaz devam ettiğini ortaya koydu. Kamunun mart ayı kiralama giderlerinin 1 milyar 813 milyon 445 bin TL olduğu bildirildi.

Kamunun faiz giderinde de çarpıcı artış yaşandı. Merkezi yönetimin Ocak-Mart 2023 döneminde 100 milyar TL olan faiz gideri, Ocak-Mart 2024 döneminde yüzde 150’lik artış ile 250 milyar TL ile ifade edildi.

Ocak ayında 18,8 milyon TL, şubat ayında 92,2 milyon TL olan temsil ve tanıtma gideri, mart ayında 714,4 milyon TL’te fırladı. Temsil ve tanıtma giderindeki artış akıllara 31 Mart’ta gerçekleştirilen yerel seçim döneminde bakanlıklar eliyle yürütülen seçim propagandasını getirdi.

Birgün’den Mustafa Bildirici’nin haberine göre; Türkiye’de on milyonlarca yurttaşı yoksulluğa mahkum eden ekonomik kriz, iktidarın kaynakları kullanma tercihini değiştirmedi. Hemen her dönem olduğu gibi 2024 yılının ocak-mart döneminde de kaynaklar adeta savruldu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kullanımına sunulan ve hesabı sorulamayan gizli hizmet gideri harcamasının yanı sıra temsil ve tanıtma harcaması, faiz harcaması ve kiralama harcamalarının büyüklüğü de dudak uçuklattı.

Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın verilerine göre, merkezi yönetimin bütçe geliri Mart 2024’te, Mart 2023’e oranla yüzde 68,7 artarak 483 milyar 842 milyon TL olarak gerçekleşti. Mart 2024’teki bütçe giderleri ise Mart 2023’e oranla yüzde 107,4 artış ile 692 milyar 807 milyon TL olarak kaydedildi. Merkezi yönetimin üç aylık bütçe açığı ise kayıtlara, 513 milyar 482 milyon TL olarak geçti.

İktidarın bütçe kullanım tercihleri de dikkat çekti. Cumhurbaşkanı Erdoğan döneminde tarihi rekorlar kıran Gizli Hizmet Giderleri, Ocak-Mart 2024 döneminde de kesmedi. Cumhurbaşkanı tarafından harcanabilen ve hesabı sorulamayan kalemden mart ayında yapılan harcama 322 milyon 263 bin TL, 2024’ün ilk üç ayında yapılan toplam harcama ise 2 milyar 504 milyon 301 bin TL oldu.

Tasarruf kağıt üzerinde

Bütçe giderlerine yönelik veriler, israf harcamaları arasında gösterilen kiralama işlemlerinin de tam gaz devam ettiğini ortaya koydu. Kamunun mart ayı kiralama giderlerinin 1 milyar 813 milyon 445 bin TL olduğu bildirildi. Toplam kiralama giderleri içinde 970 milyon 799 bin TL’lik harcama ile personel servisi kiralama gideri büyük yer tuttu.

Kiralama giderlerinin mart ayına yönelik ayrıntıları, bakanlığın raporunda şöyle sıralandı:

Taşıt kiralama: 373 milyon 424 bin TL
Hizmet binası kiralama: 192 milyon 64 bin TL
Hava taşıtı kiralama: 198 milyon 412 bin TL
Lojman kiralama: 36 milyon 423 bin TL

Kamunun faiz giderinde de çarpıcı artış yaşandı. Merkezi yönetimin Ocak-Mart 2023 döneminde 100 milyar TL olan faiz gideri, Ocak-Mart 2024 döneminde yüzde 150’lik artış ile 250 milyar TL ile ifade edildi.

Bakanlığın verilerine göre, temsil ve tanıtma harcamasında rekor kırıldı. Ocak ayında 18,8 milyon TL, şubat ayında 92,2 milyon TL olan temsil ve tanıtma gideri, mart ayında 714,4 milyon TL’te fırladı. Temsil ve tanıtma giderindeki artış akıllara 31 Mart’ta gerçekleştirilen yerel seçim döneminde bakanlıklar eliyle yürütülen seçim propagandasını getirdi.

Kamunun müteahhitlik giderindeki çarpıcı artış da verilere yansıdı. Buna göre, ocak-mart dönemi müteahhitlik gideri 56 milyar TL’ye dayandı. Müteahhitlik giderinde aylara göre gerçekleşmeye, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın verilerinde şöyle yer verildi:

Ocak: 1,2 milyar TL
Şubat: 23,4 milyar TL
Mart: 31,3 milyar TL

Paylaşın

Emeklilik Sistemi Tehdit Altında!

Çalışma ekonomisi uzmanı Özgür Müftüoğlu, iktidarın gündeminde yeni emeklilik sistemine ilişkin çalışmalar var. Orta Vadeli Program’a göre Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) fon türleri yeniden tasarlanacak, “Otomatik Katılım Sistemi’nin işverenlerin de katkısı ile ikinci basamak emeklilik sistemine dönüşeceği Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES) kurulacak. TES’in yılın son çeyreğinde devreye girmesi bekleniyor.

Özgür Müftüoğlu TES’in mevcut emeklilik sistemini ve bir hak olan yaşlılık sigortasını işlevsiz hale getireceği görüşünde.

Söz konusu uygulamayla çalışanlara “emeklilik sisteminden umudunuzu kesin” dendiğini ifade eden Müftüoğlu, “Emekliliği tamamen piyasaya devretmeye çabalayan bir süreç var. Bu süreç daha da derinleşecek. Çünkü muhalefetin de buna karşı ürettiği bir alternatif yok. Bu da iktidarın elini güçlendiriyor. Dolayısıyla bir taraftan yoksulluğun derinleştiği bir taraftan da yaşlılık sigortası hakkının yavaş yavaş tasfiye edildiği bir süreci önümüzdeki dönem göreceğiz” diyor.

Emeklilerin durumu 31 Mart yerel seçim sonuçlarının en önemli belirleyicilerinden biri oldu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Ocak ayında “Bu yılı emekli yılı ilan ediyoruz” diyerek açıkladığı emekli aylıklarına ilişkin zam oranı emeklinin “en az asgari ücret” talebinin oldukça altında kaldı.

Emeklilere seçim öncesi verilen müjde de bayram ikramiyesinin 2 bin liradan 3 bin liraya çıkarılmasıyla sınırlı kalırken buna banka promosyon ödemelerinin 8 ila 12 bin lira arasına yükseltilmesi de eklendi. Promosyon ödemeleri zaten rutin olarak gerçekleşirken emekli en az bir maaş kadar ikramiye talep ediyordu.

Erdoğan’ın seçim öncesi Aksaray’da düzenlediği mitingde emeklilerin taleplerine ilişkin “yüksek enflasyon ortamında ne verirsek verelim dipsiz kuyu misali kaybolup gidiyor” sözleri ise oldukça tepki çekti.

Emekliler hem seçim öncesi hem de seçim sonrası hayat pahalılığı ve geçim sıkıntısının oy tercihlerinde etkili olduğuna işaret ederken en az asgari ücret kadar emekli aylığı taleplerini yineledi. Seslerini yetkililere duyuramadıklarını, yerel seçim sonuçlarının iktidara bir uyarı niteliğinde olduğunu vurgulayan emekliler hayat şartlarının düzeltilmesini talep ediyor. Peki bundan sonra ne olacak?

“Açlık sınırının altında”

Türkiye’de 15,8 milyon emekli bulunuyor. Sene başında en düşük emekli maaşı 10 bin liraya tamamlandı. Ancak kök maaşlar değişmedi. Kök maaşı 10 bin liranın altında olanlar bir sonraki zammı 10 bin liranın üzerinden değil kök maaşları üzerinden alacak. Sosyal Güvenlik Kurumu verilerine göre emeklilerin yarıdan fazlasının kök maaşı 10 bin liranın altında bulunuyor.

Buna göre devlete yıllarca prim ve vergi ödeyip emekli olan milyonlarca vatandaş şu anda açlık sınırının altında bir yaşam sürüyor. Türk-İş’in Açlık ve Yoksulluk araştırması Mart ayı itibarıyla açlık sınırının 16 bin 792 TL’ye yükseldiğini gösterirken asgari ücret 17 bin 2 TL ile açlık sınırının çok az üzerinde bulunuyor.

Emeklilerle Dayanışma Sendikası Başkanı Mahinur Şahbaz, Türkiye’de genellikle emeklilerin, ücretlilerin, üreticilerin ya da kısaca halkın sadece seçim dönemlerinde hatırlandığını ve bir vatandaş ya da bir seçmen olarak görüldüğünü vurgulayarak “Ancak bu seçimlerde bu bile terk edildi. Bugün bundan bile vazgeçildi” diyor.

Emeklilerin ekonomik güvenceden yoksun olduğunu ve artık yaşam hakkını tehdit eder bir durumla karşı karşıya olduğunu söyleyen Şahbaz, “Emeklilerin şimdiye kadar yatırdığı ve devletin güvencesinde olması gereken primler nerede” diye soruyor.

Emeklilerin sorunlarının çözümünü isteyen siyasi çevrelerin bile bundan bahsetmediğini, emeklilerin bu konuda çok kırgın ve öfkeli olduğunu dile getiren Şahbaz’a göre sorunun hak hukuk temelinde çözülmesi mümkün.

Yapılan yanlışların telafi edilmesi gerektiğini, çünkü bu meselenin sadece emeklilerin değil toplumun meselesi olduğunu belirten Şahbaz, AKP iktidarı süresince haklarının yok edildiği sosyal güvenlik reformlarının yeniden gözden geçirilebileceği görüşünde:

“Siz bu yaşamın organizasyonunu yapan bir mekanizmasınız devlet olarak. Bunu yapacaksınız. Çalışma yaşamını buna göre organize edeceksiniz, insanların çalıştıktan sonraki yaşlılık dönemini buna göre organize edeceksiniz.”

“Eğer reform adı altında bu adımlar atılmamış olsaydı bugün en düşük emekli aylığı 30 bin lira olacaktı” diyen Şahbaz, “Türkiye’de para yok deniyor. Hayır. Bu ülke yoksul değil. Çok üzgünüm, bunu söylerken acı duyuyorum. Her gün soyulan bir ülkeye yoksul demek soyanları inkar etmek demektir” ifadelerini kullanıyor.

DW Türkçe’den Pelin Ünker‘e konuşan Birleşik Emekliler Sendikası Başkanı Mahmut Şengül, emeklilerin seçim öncesinde iktidardan bir beklenti içinde olduğunu anlatıyor.

Bu beklentinin de bir “bayram harçlığı” değil emekli aylıklarında geçimlerini sağlayacak bir artış olduğunu söyleyen Şengül, “İktidar da bütçede kaynak yok diyerek, hatta daha ötesine de giderek dipsiz kuyu, ne versek fayda etmiyor diyerek emeklilerin beklentisine olumsuz bir dönüş yaptı” diyor.

Bayram ikramiyesindeki bin TL’lik artışın emeklilerin yarasına merhem olmadığını, iktidarın seçim öncesinde ayrıca devletin kasasından ödeniyormuş gibi banka promosyonlarını emeklilere müjde olarak sunduğunu ifade eden Şengül, “Emekliler seçimlere bu doğrultuda girdi ve 22 yıldan sonra ilk defa ‘Bize verdiğiniz boş vaatlere karnımız doydu’ dediler. Sandıkta da bunun cevabını çok net bir şekilde verdiler” diye konuşuyor.

Seçimde sandığa gitmeyen kitlenin ağırlıklı olarak emeklilerden oluştuğunu, bununla beraber sandığa gidip oy tercihini değiştirmek zorunda olan ciddi bir emekli kitlesinin olduğunu dile getiren Şengül, seçim öncesi seslerini duymayan iktidarın seçim sonrasında mevcut politikasına devam ettiği görüşünde.

“Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in açıklamalarıyla aynı noktada olduklarını görüyoruz”diyen Şengül, ekliyor:

“Kaynak olmadığını, emeklilere herhangi bir iyileşme yapılamayacağını, bütçenin bunu kaldıramayacağını söylüyorlar. Oysa ki bazı holdinglere, şirketlere getirilen aflar bile emekliye yansıtılmış olsaydı bugün emekli bir nebze daha olsun rahat nefes alacaktı.”

“Ya istifa edin ya da erken seçim olsun”

Şengül, bayram ikramiyelerinin de emeklinin hiçbir ihtiyacını karşılayamayacak düzeyde olduğunu ifade ediyor. “Geldiğimiz noktada artık emekliler şunu söylüyor, madem ki yönetemiyorsunuz, ya istifa edin ya da erken seçim olsun. Yönetememenin faturasını biz 16 milyon emekli ödemek istemiyoruz, diyorlar. Ağırlıklı kesimin düşüncesi bu” diyen Şengül, ekliyor:

“Bu saatten sonra bizlerin de Birleşik Emekliler Sendikası olarak özellikle yapacağımız çalışmalar bu doğrultuda olacaktır. Biz biliyoruz ki mağduriyetimizin altında yatan etken bugünkü siyasal iktidarın yönetememesinin getirdiği sonuçlardan kaynaklı. Emekliler mağdur. O nedenle artık yönetemiyorsanız bırakın, bunun faturasını biz emekliler ödemek istemiyoruz, diyoruz.”

Çalışma ekonomisi uzmanı Özgür Müftüoğlu, seçim sonuçlarının 10 ay öncesine göre değişmiş olmasının en önemli nedeninin ekonomi olduğu görüşünde.

Mehmet Şimşek’in ekonomi programının yükün toplumun geniş kesimlerinde yaygınlaşacağını daha da netleştirdiğini vurgulayan Müftüoğlu, Orta Vadeli Program’ın da Kalkınma Planı’nın da bunu net gösterdiğini, emeklilerin ise EYT düzenlemesiyle de birlikte yüksek bir sayıya ulaştığını ve seçim sonuçlarında oldukça belirleyici olduğunu belirtiyor.

“Seçim sonrasında emekliyi neyin beklediğini emekliler aslında farkındalar. Seçimde de bunu büyük ölçüde gösterdiler” diyen Müftüoğlu, ancak bunun yerel bir seçim olduğunu ve bu anlamda ekonomik programda bir değişiklik beklenmediğini anlatıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim sonrasında yaptığı açıklamada da Orta Vadeli Program’ı uygulayacakları mesajını verdiğini hatırlatan Müftüoğlu, “Sermaye çevrelerine, uluslararası kurumlara dayanan bir iktidar var. Dolayısıyla Erdoğan mesajını topluma değil gerekli kurumlara verdi” diyor.

Orta Vadeli Program’ın zaten kemer sıkma ve kamudan emekliye daha az kaynak ayırma anlamına geldiğini vurgulayan Müftüoğlu, dolayısıyla önümüzdeki süreçte emekliye bir müjde verileceğini düşünmüyor.

Haziranda emekli aylıklarında bir miktar artış olsa da yüksek enflasyon nedeniyle yoksulluk sınırının çok çok altında olan rakamlarda anlamlı bir artış olmayacağını ifade eden Müftüoğlu, “Bu tablo önümüzdeki süreçte de değişmeyecek. Emekli yoksulluğu derinleşecek” diyor.

Öte yandan iktidarın gündeminde yeni emeklilik sistemine ilişkin çalışmalar da var. Orta Vadeli Program’a göre Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) fon türleri yeniden tasarlanacak, “Otomatik Katılım Sistemi’nin işverenlerin de katkısı ile ikinci basamak emeklilik sistemine dönüşeceği Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES) kurulacak. TES’in yılın son çeyreğinde devreye girmesi bekleniyor.

Özgür Müftüoğlu TES’in mevcut emeklilik sistemini ve bir hak olan yaşlılık sigortasını işlevsiz hale getireceği görüşünde.

Söz konusu uygulamayla çalışanlara “emeklilik sisteminden umudunuzu kesin” dendiğini ifade eden Müftüoğlu, “Emekliliği tamamen piyasaya devretmeye çabalayan bir süreç var. Bu süreç daha da derinleşecek. Çünkü muhalefetin de buna karşı ürettiği bir alternatif yok. Bu da iktidarın elini güçlendiriyor. Dolayısıyla bir taraftan yoksulluğun derinleştiği bir taraftan da yaşlılık sigortası hakkının yavaş yavaş tasfiye edildiği bir süreci önümüzdeki dönem göreceğiz” diyor.

Paylaşın

Vatandaşı ‘Acı Reçete’ Bekliyor

Yerel seçimlerin bitmesiyle birlikte iktidar, bütçeye ek kaynak sağlamak için ekonomide bir dizi adım atmaya hazırlanıyor. Yeni düzenleme ve kararların birkaç ay içerisinde hayata geçirilerek sonuçların daha erken alınması planlanıyor.

Sözcü’den Erdoğan Süzer’in haberine göre; Gündemde kredi kartına sınırlama, Katma Değer Vergisi (KDV) oranlarının arttırılması, Özel Tüketim Vergisi’ne (ÖTV) yeni ürünlerin eklenmesi, gayrimenkul ve kiralara yönelik düzenlemeler, yerel yönetimlerin elini kolunu bağlayacak ek kısıtlar, Sosyal Güvenlik Kurumu giderlerini kısmaya yönelik önlemler ile kripto paralara yönelik düzenlemeler başı çekiyor. Ayrıca çalışma hayatını doğrudan etkileyecek düzenlemeler için de hazırlık yapılıyor.

İşte seçim sonrası ekonominin gündemindeki konular: İktidar, yüksek enflasyonla alım gücü düşen, ancak ihtiyaçlarını kredi kartıyla almaya devam eden işçi, memur ve emekli gibi geniş kesimlerin karttan harcama yapmalarını zorlaştırmak istiyor. Bu amaçla kredi kartı taksitlerinin düşürülmesi ya da tümden kaldırılması ile kart limitlerine yeni sınırlamaların getirilmesi bekleniyor. KDV’de yüzde 20’lik genel oranda bir artışa gidilmeyecek.

Ancak yüzde 1 ve yüzde 10 KDV oranı uygulanan temel ihtiyaç maddeleri ile halkın çok kullandığı mal ve hizmetlerden bazılarının KDV’sinin yüzde 10’a ya da yüzde 20’ye çıkarılması, KDV muafiyeti veya istisnası uygulananların KDV kapsamına alınması bekleniyor. ÖTV’nin kapsamının genişletilmesi ile bazı ürünlerde oran veya miktar artışına gidilmesi düşünülüyor.

Emlak Vergisi belediyelere ödendiği için iktidarın son seçim sonuçlarından sonra daha çok muhalefetin işine yarayacak Emlak Vergisi’nde bir artışa gitmesi beklenmiyor. Bunun yerine Değerli Konut Vergisi benzeri doğrudan bütçeye kaynak aktaracak yeni vergi yöntemlerinin gündeme gelebileceği ifade ediliyor. Ev sahipleri ile kiracıları birbirine düşüren yüzde 25’lik kira sınırlamasını değiştirmek için ise yasal sürenin beklenebileceği belirtiliyor. Vergi konusunda özellikle kayıt dışılığın azaltılmasına yönelik önlemlerin reform adı altında TBMM’ye geleceği ifade edildi.

Paylaşın

Türkiye, AK Parti Döneminde Faize 563 Milyar Dolar Ödedi

Türkiye’nin faiz giderleri giderek artarken, 2003-2023 arasında faize 563 milyar dolar ödedi. 2023’teki 28,4 milyar dolar faiz ödemesi 2011 yılından bu yana yıllık en yüksek değer oldu.

2023’te iktidarın topladığı 100 lira verginin 15 lirası faize giderken, 2024 yılında toplanacak vergilerin de en az 17 lirası faize gidecek.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) politika faizini yüzde 50’ye çıkarırken tüketici ve ticaret kredileri faiz oranları da rekor üstüne rekor kırıyor. İhtiyaç, taşıt ve konut kredisi ağırlıklı ortalamasını yansıtan tüketici kredisi faiz oranı 31 Mart yerel seçimleri öncesinde yüzde 77’ye kadar çıktı. AK Parti’nin iktidara geldiği Kasım 2002’de bu oran yüzde 50 idi. Böylece tüketici kredisi faiz oranı AK Parti iktidarında en yüksek seviyeye ulaştı. Aynı durum ticari krediler faiz oranları için de geçerli.

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan 24 Haziran 2018 seçimleri öncesinde “24’ünde siz bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra bu faizle, şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz.” vaadinde bulunduğunda tüketici kredisi faiz oranı yüzde 19 idi. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) açıkladığı bu oran; ihtiyaç, taşıt ve konut kredisi ağırlıklı ortalamasını gösteriyor.

2020 yılının nisan ayında tüketici kredisi faiz oran yüzde 8’e kadar geriledi. Ancak sonra işler tüketiciler açısından hiç de yolunda gitmedi. Faiz oranı kademeli olarak yükselmeye başladı. Ancak yine de bu seneye gelinceye kadar yüzde 34’ü aşmadı. Temmuz 2022’de yüzde 34 oranı görüldü. 2023 yılı mart ayı başında yüzde 25’e kadar yeniden düştü.

14-28 Mayıs 2023 seçimlerinden sonra ise tüketici kredisi faiz oranı hızla yükselmeye başladı. Mart 2024 sonunda yüzde 77’ye kadar çıktı.

TCMB verilerine göre AK Parti iktidara geldiğinde tüketici kredisi faiz oranı yüzde 50 idi. Nisan 2023’te faiz oranı yüzde 55’ye kadar çıkmıştı. Eylül 2023’e kadar yüzde 55’in üstü görülmemişti. Eylül 2023’ün ikinci haftasında yüzde 58’i aşarak AK Parti döneminin en yüksek oranı görüldü. Bu tarihten sonra kademeli yükseliş sürerken 22 Mart 2024 haftasında yüzde tüketici kredisi faiz oranı yüzde 77’ye ulaştı.

Kasım 2002’de ticari kredi faiz oranı yüzde 40 idi. Nisan 2023’te yüzde 48 ile rekor kırarken bu tarihten sonra kademeli düşüş başladı. Faizler 2020 yılında yüzde 9’a kadar geriledi. Mart 2023’te yüzde 15 olan ticari krediler faiz oranı Ekim 2023’te yüzde 49’la AK Parti iktidarının en yüksek seviyesine ulaştı. Mart 2024’te faiz oranı yüzde 63’e ulaştı.

Öte yandan Türkiye’nin faiz giderleri giderek artıyor. Türkiye 2003-2023 arasında faize 563 milyar dolar ödedi. 2023’teki 28,4 milyar dolar faiz ödemesi 2011 yılından bu yana yıllık en yüksek değer oldu. 2023’te iktidarın topladığı 100 lira verginin 15 lirası faize gitti. 2024 yılında toplanacak vergilerin de en az 17 lirası faize gidecek.

Merkez Bankası politika faizini yüzde 50’ye çıkardı

TCMB’nin açıkladığı politika faizi 24 Haziran 2018 seçimlerinden hemen önce yüzde 17,75 idi. 2010 yılından bu yana politika faizinde rekor 2019 yılında yüzde 24 ile kırılmıştı. 14-28 Mayıs seçimlerinin ardından Ağustos 2023’te politika faizi ile 25 ile rekor kırdı. Ancak artan enflasyon ve döviz kurunun hızla yükselmesiyle Merkez Bankası faizi sürekli arttırdı ve son olarak yüzde 50’ye kadar çıkardı.

İhtiyaç kredisi, konut kredisi gibi tüketici kredilerinin yükselmesi halkı derinden etkiliyor. Kredi kartı faiz oranları TCMB’nin kararından sonra yükseliyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

“Türkiye, Yerel Seçimlerden Sonra ‘Acı İlacı’ İçecek”

Yerel seçimler sonrası Türkiye’yi ekonomide çok zor bir dönemin beklediğini ifade eden ekonomist Güldem Atabay, “Hiç kimsenin şüphesi olmasın. Türkiye’nin o acı reçete karşısına konacak, Türkiye o acı ilacı içecek” dedi.

“Politik olarak ilk üç ayda bu adımlarda geri duruldu ama yerel seçimlerden sonra hem bütçe açığının kapatılması ya da daraltılması hem de enflasyonla mücadelede vergi artışları olduğunu göreceğiz” diyen Atabay’a göre KDV (katma değer vergisi) artışları Bakan Şimşek’in ifade ettiği düşük KDV’li ürünlerin yüzde 18-20 bandına çekilmesi şeklinde gerçekleşecek.

Ekonomistler, seçim sonrası para ve özellikle de maliye politikasında sıkı duruşla beraber kemerlerin sıkılacağını düşünüyor. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimsek bir süredir enflasyonu düşürmek için iç talebin kuvvetli seyrinin yavaşlatılması gerektiğini söylüyor.

Ekonomist Güldem Atabay, DW Türkçe’den Seda Sezer Bilen‘e yaptığı değerlendirmede yerel seçimler sonrası Türkiye’yi ekonomide “çok zor” bir dönemin beklediğini ifade etti: “Hiç kimsenin şüphesi olmasın. Türkiye’nin o acı reçete karşısına konacak, Türkiye o acı ilacı içecek.”

“Politik olarak ilk üç ayda bu adımlarda geri duruldu ama yerel seçimlerden sonra hem bütçe açığının kapatılması ya da daraltılması hem de enflasyonla mücadelede vergi artışları olduğunu göreceğiz” diyen Atabay’a göre KDV (katma değer vergisi) artışları Bakan Şimşek’in ifade ettiği düşük KDV’li ürünlerin yüzde 18-20 bandına çekilmesi şeklinde gerçekleşecek.

Bakan Şimşek, katıldığı bir programda enflasyonist yeni vergi getirilmeyeceğini, KDV genel oranını, Kurumlar Vergisi’ni ve Gelir Vergisi’ni artırmayacaklarını vurgulayarak “Bu konuda çok netiz. Ama istisnaları, muafiyetleri, indirim oranlarını gözden geçireceğiz” demişti.

Atabay, Şimşek’in bu açıklamasını şöyle yorumladı: “Bunlar nedir, aslında temel tüketim malzemeleri ve temel gıda maddeleri. Biz bunun zaten manşet enflasyonun çok üzerinde seyreden gıda fiyatları enflasyonunu hareketlendirdiğini göreceğiz.”

Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) ekonomistler tarafından “manşet enflasyon” olarak adlandırılıyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre tüketici enflasyonu Şubat ayında yıllık yüzde 67,07’ye yükseldi. Artışın en yüksek olduğu ana harcama gruplarından biri olan gıda ve alkolsüz içeceklerdeki yıllık artış oranı yüzde 71,12 oldu. Enflasyonun Mayıs ayında yüzde 70 seviyesini aşarak zirve yapması bekleniyor.

“Merkez Bankası’nın faiz artışı etkili”

Londra merkezli Capital Economics’te gelişmekte olan piyasalar kıdemli ekonomisti olan Liam Peach de DW Türkçe’ye seçim sonrasına ilişkin yaptığı değerlendirmede, Merkez Bankası’nın faiz artışının etkili olduğunu ve bankanın seçimden sonra en az bir faiz artırımı daha yapmasını muhtemel gördüğünü, maliye politikasında ise daha fazla önlem alınmasını beklediğini belirtti:

“Mali sıkılaştırma şu ana kadar sınırlı kaldı ve seçimden sonra daha fazlasının yapılması gerekecek. Maliye Bakanı Şimşek büyük vergi artışlarını reddetmiş olsa da KDV oranlarında bazı artışlar yapılması muhtemel. En büyük mali değişiklikler muhtemelen hükümet harcamalarının ve altyapı projelerine yönelik sermaye harcamalarının kısıtlanması yoluyla gelecek.”

Türkiye ekonomisinin geçtiğimiz yıl boyunca aşırı ısınmaya devam ettiğini belirten Peach, “Hükümetin bütçe açığını dizginlemesi ve Merkez Bankası’nın reel faiz oranlarını uzun süre yüksek tutmasıyla bu durumun bu yıl değişeceğini düşünüyoruz” ifadelerini kullandı.

Enflasyonla mücadelede “sıkı para politikası duruşu sürdürülecek” mesajı veren Merkez Bankası yerel seçimlere 10 gün kala 500 baz puanlık faiz artışı yapmıştı. Londra merkezli Bluebay Asset Management kıdemli analisti Timothy Ash de faiz artışına dair değerlendirmesinde bu adımı olumlu bulduğunu belirterek dezenflasyon eğilimine yardımcı olmak için politikanın seçim sonrasında da sıkı kalması gerektiğini kaydetti.

Ash, “Umarım siyasi döngü buna yardımcı olur. Bence Şimşek ve ekibi enflasyon cinini öldüreceklerse zamanın çok önemli olduğunu ve maliye ve para politikasının 2024’te sıkı kalması gerektiğini kabul ediyorlar. Bu da faizlerde daha uzun süre daha yüksek seyir ve maliye politikası açısından daha uzun süre daha derin bütçe kemer sıkma politikaları anlamına geliyor. Eğer bunu yaparlarsa, umut var demektir” dedi.

“Daha orta gelirli, maaşı ile yaşayan ve daha düşük gelir grupları bunu çok ağır hissedecek” diyen Atabay, önlemlerin vatandaşa yansımalarının nasıl olacağını şöyle anlattı: “Bir taraftan kredi kartlarının sınırlandırılmasının kullanımı artırılacak. Maaş artışlarının ayarlamalarının da enflasyona göre yılın ortasında yapılmayacağını düşünürsek bayağı bir nefes alamaz hale geleceğiz, özellikle yaz aylarından sonra. Yılın son çeyreğinde büyük bir ihtimalle bizim stagflasyon dediğimiz yüksek seyreden enflasyon ve durgunlaşmış bir ekonomi ile karşı karşıya geleceğiz ve hayatımız çok zor olacak.”

Geçen Temmuz ayında Resmi Gazete’de yayımlanan kararla genel KDV oranı yüzde 18’den yüzde 20’ye, yüzde 8 indirimli KDV oranı ise yüzde 10’a yükseltilmişti. Ancak 2022 yılında KDV oranı yüzde 8’den yüzde 1’e indirilen et, balık, çay, kahve, peynir, şeker, süt, su, meyve, kuruyemiş gibi temel gıda ürünlerinin KDV oranında değişiklik yapılmamıştı.

TL’de değer kaybı beklentisi hakim

Ekonomistler, Türk Lirasında (TL) değer kaybının da sürebileceği görüşünde birleşiyor. Peach, faiz artışı geçici bir destek sağlasa da TL’de daha fazla değer kaybı beklediğini belirterek “Seçim sonrasında Merkez Bankası’nın rezervlerini yeniden inşa etmesiyle TL’nin değer kaybı biraz daha hızlanabilir. Liranın önümüzdeki yıl içinde dolara karşı 40 seviyesine doğru değer kaybetmesini bekliyoruz, bu da dış rekabet gücünün korunmasına ve yatırımcıların politik iyimserliğinin sürdürülmesine yardımcı olacak” dedi.

Güldem Atabay sene sonu kurda 38 seviyesindeki beklentisini değiştirmediğini söylerken TL’nin seyrinden ve döviz rezerv kaybından endişe duyduğunu belirten Timothy Ash de Türklerin yerel seçimlerin ardından büyük bir devalüasyonun daha yaşanacağı söylemine inanıyor gibi göründüğünü söyledi.

Paylaşın

Türkiye’de Halkın Yüzde 71’inin Serveti 10 Bin Dolardan Az

Yetişkin nüfusun sahip olduğu servet dağılımına bakıldığında Türkiye’de halkın büyük bir bölümünün çok az servete sahip olduğu ortaya çıkıyor. 2022 yılında Türkiye’de halkın yüzde 71’inin 10 bin dolardan az serveti bulunuyor.

Türkiye’de 10 bin-100 bin dolar serveti bulunan yetişkinlerin oranı yüzde 27. Yetişkinlerin yüzde 2’sinin ise 100 bin-1 milyon dolar arasında serveti bulunuyor. 1 milyon dolardan fazla serveti bulunanların oranı yüzde 0,1.

İsviçreli Credit Suisse ve UBS tarafından yayımlanan verilere göre Türkiye’de servet dağılımı oldukça adaletsiz. Bunun birçok göstergesi var. İlki servet dağılımı eşitsizliği gini katsayısı. 0 mutlak eşitliği gösterirken bu sayı büyüdükçe eşitsizlik artıyor.

Bu kriterde Türkiye 34 Avrupa ülkesi içinde üçüncü sırada yer alıyor. Türkiye’nin katsayısı 80,2. İlk sıradaki İsveç’te bu oran 87,4 iken ikinci sıradaki Letonya’da 80,4.

Servet dağılımı adaletsizliğinin en düşük olduğu ülke ise 50,8 puan ile Slovakya. Ardından Belçika (59,6), Malta (60,9) ve Slovenya (64,4) geliyor.

Gelir dağılımı, demokratik değerler ve mutluluk gibi birçok alanda dünyada ve Avrupa’da en iyi ülkeler arasında bulunan Nordik ülkelerindeki servet dağılımı adaletsizliği de dikkat çekiyor.

İlk sıradaki İsveç’in yanı sıra diğer İskandinav ülkeleri de ortalamanın üstünde yer alıyor. AB’nin “Dört Büyükler”i arasında ise Almanya servet adaletsizliğin en yüksek olduğu ülke.

Türkiye’de en zengin yüzde 1’lik kesim servetin yüzde 40’ına sahip

Rapora göre en zenginlerin servetten aldıkları paya bakıldığında en büyük dengesizlik Türkiye’de. Türkiye’de en zengin yüzde 1’lik kesim servetin yüzde 39,5’ine sahip. Bu alanda 21 Avrupa ülkesi içinde ilk sırada.

En zengin yüzde 1’lik kesimin servetinin en düşük olduğu ülke ise yüzde 13,5 ile Belçika. Diğer bazı ülkelerde bu pay şöyle: Almanya (yüzde 30,4), Yunanistan (yüzde 25), Fransa (yüzde 21,1) ve İngiltere (yüzde 20,6).

En zengin yüzde 5 ve yüzde 10’luk kesimlerin servetten aldığı paya bakıldığında ise Türkiye İsveç’in ardından ikinci sırada. Bu alanlarda eşitsizliğin en düşük olduğu ülke yine Belçika.

Türkiye’de en zengin yüzde 5’lik kesim servetin yüzde 59,2’isine sahip. En zengin yüzde 10’luk kesim ise servetin yüzde 69,8’ine sahip.

Türkiye’de halkın ne kadar serveti var?
Yetişkin nüfusun sahip olduğu servet dağılımına bakıldığında Türkiye’nin halkın büyük bir bölümünün çok az servete sahip olduğu ortaya çıkıyor. Servet dağılımı dilimleri şöyle:

10 bin dolardan az
10 bin-100 bin dolar arası
100 bin-1 milyon dolar arası
1 milyon dolardan fazla

Buna göre 2022 yılında Türkiye’de halkın yüzde 71’inin 10 bin dolardan az serveti bulunuyor.

10 bin dolardan az servete sahip yetişkinler sıralamasında Türkiye açık ara zirvede yer alıyor. Bu dilimde ikinci sıradaki Sırbistan’da bu oran yüzde 40. Almanya’da ise bu oran yüzde 10 ile en düşük seviyede.

Türkiye’de 10 bin-100 bin dolar serveti bulunan yetişkinlerin oranı yüzde 27. Yetişkinlerin yüzde 2’sinin ise 100 bin-1 milyon dolar arasında serveti bulunuyor. 1 milyon dolardan fazla serveti bulunanların oranı yüzde 0,1.

1 milyondan dolardan fazla servete sahip yetişkin oranında İzlanda yüzde 21 ile zirvede. Almanya’da yetişkinlerin yüzde 3,9’unun 1 milyon dolardan fazla serveti var.

Rapora göre yetişkin başına düşen servette ise Türkiye hem ortalama hem de ortanca göstergelerinde açık ara son sırada yer alıyor. Türkiye’de yetişkinlerin ortalama serveti 16,7 bin Euro. Hemen üstündeki Bosna-Hersek’te ise servet miktarı 31,9 bin Euro.

Zirvede ise 650,7 bin Euro ile İsviçre var. İskandinav ülkelerinde de yetişkin başına düşen servet oldukça yüksek. Bu miktar diğer bazı ülkelerde şöyle: Fransa 296,5 bin; Almanya 243,3 bin ve Yunanistan 100,4 bin.

Yetişkin başına düşen ortanca servet daha adil bir kıyaslamaya imkan tanıyor. Ortanca, küçükten büyüğe doğru sıralandığında ortada kalan sayı. Ülkeler arasındaki fark ortanca servette azalsa bile Türkiye 35 ülke arasında yine açık ara son sırada bulunuyor.

Buna göre Türkiye’de yetişkin başına düşen ortanca servet sadece 5,2 bin Euro. Türkiye’nin hemen üstündeki Sırbistan’da ise bu miktar Türkiye’dekinin tam üç katı: 15,6 bin Euro. Zirvede ise 392,4 bin euro ile İzlanda var. Almanya’da ise bu miktar 63,4 bin Euro.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Bireysel Kredi Ve Kredi Kartı Borçları 3 Trilyona Dayandı

Vatandaşın bireysel kredi ve kredi kartı borçları 8 -15 Mart haftasında 2 trilyon 973 milyar lira oldu. Söz konusu haftada bireysel kredi borçları 1 trilyon 642 milyar lira, kredi kartı borçları ise 1 trilyon 330 milyar lira oldu.

Bankaların, icra takibine aldığı alacakları 54.6 milyar liraya çıkarken, batık tüketici kredilerinde yılbaşından bu yana 9.3 milyar liralık artış gözlendi.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) haftalık ekonomi raporuna göre bankalara ve diğer tüketici finansman kuruluşlarına bireysel kredi borcu bulunan vatandaşların sayısı ocakta geçen yılın aynı ayına göre 739 bin kişi daha artarak 40 milyon 30 bine ulaştı.

Aynı dönemler itibarıyla bankalara kredi kartı borcu bulunan vatandaşların sayısı 2 milyon 636 bin kişi artarak 36 milyon 825’e çıkarken, kredili mevduat borcu bulunanların sayısı da 1 milyon 297 bin artarak 28 milyon 865 bine çıktı.

Raporda Merkez Bankası’nın kredi kartı ve kredili mevduat hesaplarının faizinin aylık yüzde 5’e kadar çıkarılmasına olanak tanındığı ve tüketici kredisi faizlerinin de yükseldiği hatırlatılarak, tüketicilerin bankalara olan borçlarının yılın başından bu yana 245 milyar lira arttığı kaydedildi.

Sözcü’de yer alan habere göre, vatandaşın bireysel kredi ve kredi kartı borçları 8 -15 Mart haftasında 2 trilyon 973 milyar lira oldu. Söz konusu haftada bireysel kredi borçları 1 trilyon 642 milyar lira, kredi kartı borçları ise 1 trilyon 330 milyar lira oldu.

CHP’nin raporuna göre bankaların, icra takibine aldığı alacakları 54.6 milyar liraya çıktı. Batık tüketici kredilerinde yılbaşından bu yana 9.3 milyar liralık artış gözlendi.

Varlık yönetim şirketlerinin kontrolünde ise 41 milyar liralık batık tüketici kredisi alacağı bulunduğu belirtilen raporda vatandaşların faiz ve icra masrafları hariç 86 milyar liraya yakın icralık borcu bulunduğu belirtildi.

Paylaşın

Ekonomik Krizin Faturası Dönüp Dolaşıp Vatandaşa Kesiliyor

Seçimlerden sonra TBMM’ye vergi torbası gelmesi bekleniyor.  Bu yıl devletin almaktan vazgeçeceği vergi ve gelirlerin toplamı 947 milyar lirayı aşıyor. Bu kaynağın yarısının toplanmasına karar verilmesi halinde vatandaşın cebinden yaklaşık 500 milyar lira çıkması ve devletin kasasına girmesi öngörülüyor.

Ayrıca yüzde 20’nin altında kalan ürün ve hizmetlerin KDV oranları ile ÖTV’de yapılacak artışların da etkisiyle seçimlerden sonra vatandaşın üzerine yeni zamlar yağması bekleniyor. Çünkü alınmayan KDV’ler alınmaya başladığında ya da yüzde 1 ile 10 uygulanan mal ve hizmetlerin KDV’si arttırıldığında, fatura dönüp dolaşıp nihai tüketiciye, yani vatandaşa çıkıyor.

Sözcü’den Erdoğan Süzer’in haberine göre; İktidarın bütçe giderlerini karşılayabilmek için seçimlerden sonra Katma Değer Vergisi (KDV) ve Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) başta olmak üzere birçok vergide değişikliğe gideceği ifade edildi. Ayrıca devletin almaktan vazgeçtiği ya da iade ettiği vergi ve gelirlerin bir kısmının da tahsilatına başlanacağı belirtildi.

Tüm bunlar için seçimlerden sonra TBMM’ye vergi torbası gelmesi bekleniyor.  Bu yıl devletin almaktan vazgeçeceği vergi ve gelirlerin toplamı 947 milyar lirayı aşıyor. Bu kaynağın yarısının toplanmasına karar verilmesi halinde vatandaşın cebinden yaklaşık 500 milyar lira çıkması ve devletin kasasına girmesi öngörülüyor.

“Fatura dönüp dolaşıp vatandaşa çıkıyor”

Ayrıca yüzde 20’nin altında kalan ürün ve hizmetlerin KDV oranları ile ÖTV’de yapılacak artışların da etkisiyle seçimlerden sonra vatandaşın üzerine yeni zamlar yağması bekleniyor. Çünkü alınmayan KDV’ler alınmaya başladığında ya da yüzde 1 ile 10 uygulanan mal ve hizmetlerin KDV’si arttırıldığında, fatura dönüp dolaşıp nihai tüketiciye, yani vatandaşa çıkıyor.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, muafiyet ve istisna sağlanan vergi ve gelirleri incelemeye aldıklarını, muafiyet ile istisnaların bir bölümünü kaldıracaklarını söyledi. Bu yıl devletin ret ve iade edeceği 947 milyar liranın 928 milyar lirasını vergiler, vergilerin de 844 milyarını KDV oluşturuyor.

Altın, gümüş, platin arama faaliyetleri ile külçe altın ve gümüş ile elmas ve pırlanta gibi kıymetli taşların ithali ve borsada el değiştirmesinden KDV alınmıyor. Liman ve havaalanı yapanlarla dini tesis yapanlar, bağışlayanlar da KDV’den muaf. Daha yüzlerce muafiyet alanı bulunuyor.

Türkiye’de KDV’de muafiyet ve istisnalar dışında yüzde 1, yüzde 10 ve yüzde 20’lik oranlar uygulanıyor. İktidarın, temel gıda maddelerinden oluşan yüzde 1’lik gruptaki bazı ürünlerin KDV’sini yüzde 10’a, yüzde 10 olan giyim, atık su, köprü ve otoyol geçiş ücretleri gibi bazı mal ve hizmetlerin KDV’sini de yüzde 20’ye çıkarması bekleniyor.

Ayrıca düşük oranlı ÖTV mal ve hizmetlerde oran artışı da beklenen önlemler arasında yer alıyor. ÖTV ve KDV artışıyla vatandaşın vergi yükünün daha da ağırlaşması bekleniyor.

Paylaşın

Sanayi Sektöründe Kritik Döneme Girildi

Başta finansman olmak üzere çeşitli operasyonel maliyetlerde yaşanan yüksek artışlar üretim koşullarını giderek daha zorlu hale getirirken, sanayi için kritik bir döneme girildi.

TÜİK’in açıkladığı Sanayi Üretim Endeksi verilerine göre, 2019, 2020 ve 2021 yıllarında gözlenen peş peşe artışların ardından, 2022 yılında frene basıldı. Sanayi üretimi 2022 yılında yüzde 0,2 daralırken, geçen yılın tamamında yüzde 1,6 gibi sınırlı bir artış kaydedildi.

Arındırılmamış veriyle ise sanayi üretimi 2022’de yıllık yüzde 1,28, 2023 yılında ise yüzde 1,33 oranında geriledi. Oysa 2019’da yüzde 8,6 artışın yaşandığı sanayi üretimi, pandemi yılı olan 2020’de dahi yüzde 9 artmış; 2021’de de talep koşullarındaki canlılığın etkisiyle artış oranı yüzde 14,4’e ulaşmıştı.

Sanayi üretimde son 2 yılda görülen düşük seyrin en önemli nedenlerinden biri ihracat pazarlarındaki durgunluk ve zayıf talep… Buna finansmana erişim sorunları ve operasyonel maliyetlerdeki artış da etkilenince üretimdeki yavaşlama daha da belirginleşti.

Ekonomim’in aktardığına göre, sanayi üretimi düşerken tüketim harcamalarındaki artış Türkiye’nin büyüme kompozisyonuna ilişkin endişeleri artırdı. 2022’de frene basan sanayi üretimi, geçen yıl da sadece yüzde 1,6 arttı. Buna karşın tüketim harcamalarının GSYH’deki payı, son 5 yılın zirvesine çıktı.

Sanayi üretimi ile tüketim harcamaları arasındaki korelasyon bozuldu. Sanayi üretimi 2023’te yıllık yüzde 1,6 artarken; 2023 GSYH verilerinde üretim yöntemiyle hesaplamada sanayi sektörü sadece yüzde 0,8 büyüdü. Tüketim malları ithalatı geçen yıl yüzde 56,3 artarken, toplamdaki payı 2022’deki yüzde 8,4 seviyesinden 2023’te yüzde 13,2’ye çıktı.

Vatandaşın tüketim harcamaları yüzde 12,8 arttı. Türkiye’nin üretim ve tüketim verileri arasındaki çarpıklık, sağlıksız büyüme endişelerini artırıyor. Başta finansman olmak üzere çeşitli operasyonel maliyetlerde yaşanan yüksek artışlar üretim koşullarını giderek daha zorlu hale getirirken, sanayi için kritik bir döneme girildi.

TÜİK’in açıkladığı Sanayi Üretim Endeksi verilerine göre, 2019, 2020 ve 2021 yıllarında gözlenen peş peşe artışların ardından, 2022 yılında frene basıldı. Sanayi üretimi 2022 yılında yüzde 0,2 daralırken, geçen yılın tamamında yüzde 1,6 gibi sınırlı bir artış kaydedildi. Arındırılmamış veriyle ise sanayi üretimi 2022’de yıllık yüzde 1,28, 2023 yılında ise yüzde 1,33 oranında geriledi.

Oysa 2019’da yüzde 8,6 artışın yaşandığı sanayi üretimi, pandemi yılı olan 2020’de dahi yüzde 9 artmış; 2021’de de talep koşullarındaki canlılığın etkisiyle artış oranı yüzde 14,4’e ulaşmıştı. Sanayi üretimde son 2 yılda görülen düşük seyrin en önemli nedenlerinden biri ihracat pazarlarındaki durgunluk ve zayıf talep… Buna finansmana erişim sorunları ve operasyonel maliyetlerdeki artış da etkilenince üretimdeki yavaşlama daha da belirginleşti.

Çarklar 2 yıldır yavaş dönüyor

Sanayi üretimindeki bu tablo, Türkiye’nin GSYH verilerine de yansıdı. Türkiye’nin yüzde 4,5 büyüme ile kapattığı 2023 yılında, üretim yöntemiyle hesapta sanayi sektörü yüzde 0,8 büyürken, büyümeye katkısı yüzde 0,16 oldu. Böylece sanayi sektörü Türkiye’nin büyümesine, inşaat ve hizmetler sektöründen daha zayıf bir katkı sağlamış oldu.

Oysa sanayi sektörü TÜİK verilerine göre 2021’de yüzde 16,58 büyürken, GSYH’ye katkısı 3,26 puan olmuştu. 2022’de ise sanayi sektörünün büyümesi yüzde 3,3 olurken, Türkiye’nin büyümesine katkısı, bir önceki yıla göre 2 puana yakın gerileyerek 0,68 olarak gerçekleşmişti.

Tüketimin payı 5 yılın zirvesinde

Son 3 yılda yaşanan kur şokları ve yüksek enflasyon karşısında tüketiciler de “Yarın daha pahalı olacak” algısıyla hareket edince, tüketim harcamaları da tam gaz devam etti. Son 3 yıla ilişkin GSYH verilerine göre, yerleşik hanehalklarının nihai tüketim harcamaları 2021 yılında yüzde 15 artarken, büyümeye 8,94 puanlık etkisi olmuştu.

2022’de vatandaşın tüketimi yüzde 19,7 artarken, büyümeye etkisi 12,08 puan seviyesindeydi. Geçen yıl vatandaşın tüketimindeki büyüme yüzde 12,8 ile hızını 2022’ye göre düşürse de, GSYH içindeki payı yüzde 59,1 oldu. Böylece yıllık bazda bakıldığında, vatandaşın tüketiminin GSYH’den aldığı pay son 5 yılın en yüksek seviyesine çıktı. Aynı zamanda 2023’te vatandaşın harcamalarının büyümeye katkısı ise 8,83 puan oldu.

Öte yandan tüketim harcamaları, dış ticaret rakamlarında da kendini gösterdi. Buna göre Türkiye’nin tüketim malları ithalatı 2023 yılında yüzde 56,3 artarak 47,6 milyar dolar seviyesine çıkarken, toplam ithalattaki payı 2022’deki yüzde 8,4 seviyesinden yüzde 13,2’ye çıktı. Böylece oran 2016 yılından sonraki en yüksek seviyesini gördü.

2023’te tüketim malları ithalatını 18,1 milyar dolarla binek otomobiller tırmandırdı. Bu kalemde ithalat artışı yüzde 128’i buldu. İkinci sırada 7,3 milyar dolarla yarı dayanıklı tüketim malları yer alırken, dayanıklı tüketim malları ithalatı 6,9 milyar dolar, dayanıksız tüketim malları ithalatı 6,5 milyar dolar, işlenmiş tüketim malları ithalatı 4,1 milyar dolar oldu.

Bir önceki yıl, toplam tüketim malı ithalatı 30,4 milyar dolarken, ithalattaki ilk 5 kalem daha dengeli dağılmış, binek otomobil ithalatı 7,9 milyar dolarda kalmıştı.

Paylaşın

Türkiye’de Her 10 Kişiden 4’ü Et Ve Tavuk Tüketemiyor

Enflasyonun ENAG’a göre yüzde 121,98, TÜİK’e göre yüzde 67,07 olduğu Türkiye’de her 10 kişiden 4’ü, iki günde bir et, tavuk ve balık tüketebilecek finansal güce sahip değil.

İktidar ekonomiye dair pembe tablolar çizmeye, geleceğe yönelik olumlu açıklamalar yapmaya çalışsa da, açıklanan her veri yaşanan ekonomik krizi gözler önüne seriyor.

Avrupalıların yüzde 97’si iki günde bir et, tavuk, balık tüketirken Türkiye’de her 10 kişiden 4’ü, iki günde bir et, tavuk ve balık tüketebilecek finansal güce sahip değil.

Sözcü’nün haberine göre, AB resmi istatistik kurumu Eurostat’ın verilerine göre, 27 üyeli AB ülkelerinde 2 günde bir et, tavuk veya balık tüketemeyenlerin oranı 2022’de yüzde 8.3 oldu. Yani Avrupalıların yüzde 91.7’si iki günde bir et, tavuk, balık tüketmekte zorlanmıyor.

Avrupa ülkeleri arasında en yüksek oranlar yüzde 22.1 ile Romanya ve yüzde 21.6 ile Bulgaristan’da görüldü. İki günde bir et, tavuk tüketmekte en az zorlanan ülkeler de yüzde 1.4 ile İrlanda ve yüzde 1.5 ile Güney Kıbrıs Rum Kesimi oldu.

TÜİK’in en güncel verilerine göre 2023’te de nüfusun yüzde 39.2’si iki günde bir et, tavuk ya da balık içeren yemek masrafını karşılayamıyor.

Enflasyon ENAG’a göre yüzde 121,98, TÜİK’e göre yüzde 67,07

Öte yandan Akademisyenlerin ve ekonomistlerin bağımsız biçimde oluşturduğu Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG), şubat ayı enflasyon verilerini açıkladı.

Buna göre, günlük fiyat değişimlerinden elde edilen ENAG Fiyat Endeksi (E-TÜFE) aylık aylık bazda yüzde  4,32 arttı. ENAG, yıllık enflasyonu yüzde 121,98 olarak hesapladı.

Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre enflasyon, Şubat ayında bir önceki aya göre yüzde 4,53 geçen aralık ayına göre yüzde 11,54 bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 67,07 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 55,91 olarak gerçekleşti.

TÜİK’e göre TÜFE’de bir önceki yılın aynı ayına göre en az artış gösteren ana grup yüzde 43,44 ile giyim ve ayakkabı, en fazla artış gösteren ana grup ise yüzde 94,78 ile lokanta ve oteller oldu.

Ana harcama grupları itibarıyla şubat ayında bir önceki aya göre en az artış gösteren ana grup yüzde 0,20 ile giyim ve ayakkabı, en fazla artış gösteren ana grup ise yüzde 12,76 ile eğitim.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) geçen ay 2023’te yıllık enflasyonu yüzde 64,77 olarak açıklamıştı. ENAG’a göre ise Türkiye’de 2023’te yıllık enflasyon yüzde 127,21 olarak gerçekleşmişti.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Habertürk TV ve Bloomberg HT ortak yayınında ekonomi gündemine dair yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:

“Enflasyonda trend programla uyumlu bir şekilde. Ocak ayında enflasyon bir miktar yüksek çıktı. Şubat’ta onun devamı olabilir. Mart’tan itibaren enflasyon trende oturacaktır. Ama yıllık enflasyon yüksek kalacak.”

Paylaşın