Mersin: Tarsus Müzesi

Tarsus Müzesi; Mersin’in Tarsus İlçesi, İsmetpaşa Mahallesi, Muvaffak Uygur Caddesi üzerindedir. Ramazanoğluları’ndan Kubat Paşa tarafından 1557 yılında açık avlulu medrese olarak yaptırılan Kubat Paşa Medresesi, 1971 yılında tarihi ve kültürel değerlerimizin yerli ve yabancı ziyaretçilere sunulabilmesi amacı ile müze haline getirilerek hizmete açılmıştır.

Ancak, Kubat Paşa Medresesi eserlerin teşhir ve depolanmasında modern müzecilik faaliyetlerine cevap verememiştir. Bu nedenle eserler, 1998 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yaptırılan, 75. Yıl Kültür Merkezi Kompleksi içinde yeni müze için ayrılan bölüme taşınmıştır. Müzenin Etnografik ve Arkeolojik eserlerin sergilendiği iki büyük salonu bulunmaktadır.

Giriş katında yer alan Etnografya Salonu’nda, Çukurova kültürünün önemli bir parçası olan Tarsus ve yöresine ait eserler sergilenmektedir. Tarsus ve yöresinde yaşayan halkın toplumsal, dinsel ve felsefi anlayışının maden işçiliği ve dokuma ürünlerinin üzerine yansıması görülmektedir. Ayrıca gümüş, bakır ve ahşap üzerinde insanın sınırsız düşüncesi büyük bir özenle işlenmiştir.

At koşumu, heybeler, nazarlıklar, cicim kilimler, kadın giysisinde renk armonisi ve form, gümüş tepelikler, baş sarkaçları, para keseleri, mutfak eşyalarındaki çeşitlilik Yörük ve Türkmen kültürünün ortaya koyduğu eserlerdir. Çakmaklı tüfekler, tabancalar ile kılıçlar, kamalar, barutluklar, dürbünler, tören kalkanları, dönemin askeri savaş aletlerinin bir bölümünü oluşturmaktadır.

Etnografik eserler arasında gümüş ağızlıklar, gümüş saatler, yüzükler, akik tespihler, el yazması eserler ve nargile sosyal yaşamın günümüze kadar gelen malzemeleridir. Ayrıca bu salonda, “Tarsus Evi” köşesi oluşturularak geçmiş ev kültürü günümüze yansıtılmıştır. Günlük hayatın içinde evde kadının yeri ve dünyası ile sofra kültürü canlandırılmıştır. Etnografya salonundan alt sergi salonuna uzanan bir alanda kitabeler ve mezar geleneği, Osmanlı kültürünün bir başka zenginliği olarak sergilenmektedir.

Müzenin alt katında yer alan Arkeolojik Eserler Salonu, uzun yıllar Tarsus yöresinde yapılan arkeolojik kazı çalışmaları ve satın alma yolu ile müzeye kazandırılan eserlerden oluşturulmuştur. Müzede Kalkolitik, Tunç ve Demir Çağı, Arkaik, Klasik, Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait eserlerle 7 bin 500 yıllık kültür tarihi tamamlanır.

Mersin’in kısa tarihi

Klasik devirde Klikya olarak adlandırılmış olan Mersin; sırası ile Hititler, Frigler, Asurlular, Persler, Makedonyalılar, Romalılar ve Bizanslıların, XI. yüzyılda Selçukluların, XIV. yüzyılda Karamanoğulları ve Ramazanoğullarının XV. yüzyılda da Osmanlı İmparatorluğunun hâkimiyetine geçmiştir.

Yumuktepe ve Gözlükulede yapılan kazılarda Mersin’in tarihten önceki devirlerden beri önemli bir yerleşme merkezi olduğu anlaşılmaktadır. İl Merkezi Mersin’de bulunan Yumuktepe’de, 1937’de Liverpool Üniversitesi Arkeologlarınca başlatılan kazıda; en alt tabaka olarak “Neolitik Devri” tespit edilmiştir.

Kazı çalışmalarının devamı bu yörenin Neolitik dönemden sonra Maden Devri ve Tunç Devri arasına bir geçiş yaptığını göstermiştir. Yumuktepe’deki kalıntılar hemen hemen aynı şekilde Tarsus’taki Gözlükule’de de yer almaktadır.

Bir süre yörede Etilerin hüküm sürdüğü görülür. Eti Kralı Hattuşil yöreyi imar ve ıslah etmiştir. Daha sonra Asur kralı III. Salomossa’ın ele geçirdiği Mersin yöresi, M.Ö.528 tarihinde İran Hükümdarlığına geçer, M.Ö.527 de yöreyi ve Kıbrıs’ı Yunanlılar ele geçirirler.

M.Ö.334 senesinde yöre Büyük İskender’le Makedonyalıların eline geçer. M.Ö.261-246 da yöreyi Mısır Hükümdarı Batlenios Ogustos zapt eder. M.Ö.70’li yıllarda Romalıların eline geçen Mersin Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılmasından sonra Doğu Roma toprakları içerisinde kalır.

İslamiyet’in yayılmasından sonra Halife Osman zamanında Mersin ve civarı Arapların eline geçer. Daha sonra bölge 718 yılında halifeliğin Abbasilere geçmesiyle 853 yılında Sultan Mehdi, yöreyi Abbasi’lere katar. Daha sonra Selçukluların eline geçen yöre bu dönemde kısmi “Haçlı İstilası”na uğrar ve Selçukluların zayıflamasından sonra Karamanoğulları’na geçer.

Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazıt zamanında yöre Osmanlı idaresi altına girer. I. Dünya Harbinde İtilaf Devletlerinin istilasına uğrayan Mersin, Milli Mücadele ile 3 Ocak 1922’de tekrar Türk hakimiyetine girmiştir. 1924 yılında Mersin Adıyla Vilayet olmuş, 1933 yılında da Mersin İçel ile birleştirilerek İçel adını almıştır. 28 Haziran 2002 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 4764 sayılı Kanunla da İl’in ismi yeniden Mersin olmuştur.

XII. yüzyılda Göksu ırmağının iki yanındaki bölgeye Türkler “İçel” demişlerdir. Dağlar arasından girilmesi ve görülmesi güç bir yer olduğu için Selçukluların bölgeyi böyle isimlendirdiği düşünülmektedir.

Mersin adının kökeni konusunda iki değişik görüş yaygın olarak kabul edilir. Bunlardan birincisi, civarda yetişen ve Akdeniz ikliminin tanıtıcı bir bitkisi olan Arapların da Hambales dedikleri Myrtus-Mersin ağacı nedeniyle bölgeye Mersin adı verildiğidir.

İkincisi ise Mersin adının bu bölgede yaşayan “Mersinoğulları veya Mersinoğlu” adındaki bir Türkmen ailesinden geldiğini kabul eden görüştür. Evliya Çelebi’de seyahatnamesinde bölgede yetmiş evli bir Türkmen ailesinin bulunduğunu ve bu ailenin adının da Mersinoğlu olduğunu belirtmiştir.

Bir başka görüşe göre ise, Mersin adı bir bitkiden değil, yörede yaşayan Mersinoğlu adındaki aşiretten kaynaklanmaktadır. Mersin adına Anadolu’nun çeşitli yörelerinde rastlamak mümkündür. Örneğin; İzmir, Ordu ve Trabzon’da Mersin, Mersinlik adında köyler bunlardan birkaçıdır.

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir