Mersin: Aynalıgöl Mağarası (Gilindire)

Aynalıgöl Mağarası (Gilindire), Mersin’in Aydıncık İlçesi’nin 7,5 km güneydoğusunda, Sancak Burnu ile Kurtini Deresi arasında yer alır. Mağaranın içindeki göl nedeniyle Aynalıgöl adını almıştır ancak arkeolojik kazıları devam eden Antik Gilindire (Kelenderis) kentinden dolayı Gilindire Mağarası ’da diyenler vardır.

Mağara gelişimini yeryüzünün en yaşlı kayalarından olan ve günümüzden 600 milyon yıl önce oluşan Kambriyen kireçtaşları içinde tamamlamıştır ve birbirini kesen iki fayın üzerinde meydana gelmiştir. Mağaranın ağzı ve büyük salon Kuzeybatı-Güneydoğu, göl ise Kuzeydoğu-Güneybatı yönlü faya bağlı olarak oluşmuşlardır.

Mağaranın giriş ağzı denize bakmaktadır ve Kuzeydoğu-Güneybatı yönünde uzanan dik bir yalıyarın (falez) üst kenarında yer alır. Giriş ağzı deniz yüzeyinden 46 m yukarıda bulunan Aynalıgöl Mağarası; birbirine bağlı, farklı dönemlerde oluşmuş üç ayrı bölümden meydana gelmiştir.

Giriş ağzından doğal bacaya kadar olan bölüm, dar galeri ve belirgin dikliklerden oluşmuştur. Doğal bacadan göle inen dikliğin başına kadar olan ana galeri, mağaranın ilk oluşan, en eski bölümüdür.

Genişliği yer yer 100, tavan yüksekliği 18 m ye ulaşan ve girişe göre +22-28 metreler arasında uzanan bu bölüm, büyük ve kalın damlataş sütunları tarafından çok sayıda salon ve odaya bölünmüştür. Bu nedenle ana bölümün labirentimsi bir yapısı vardır.

Ana galerinin hemen hemen her noktası, görünümleri son derece güzel sarkıt, dikit, sütun, duvar ve perde damlataşları ile kaplıdır. Kuzeydoğu-Güneybatı yönlü faya bağlı olarak gelişen son bölüm, mağaranın en genç kesimidir ve büyük bir göl ile kaplıdır.

Bu göllü salonun genişliği 18-30 m, uzunluğu 140 m, tavan yüksekliği ise 35-40 metredir. Mağaranın giriş ağzına göre 46. metrede (deniz ile aynı düzeyde) bulunan gölün en derin yeri -47 metredir. Toplam uzunluğu 555 m. olan Aynalıgöl Mağarası, gölün bulunduğu son bölüm dışında, gelişimini tamamlamış fosil bir mağaradır.

Ancak yağışlı dönemlerde tavandan damlayan sular, damlataşların gelişimi ve canlı kalmalarını sağlamaktadır. Bu nedenle mağara içi şekillenmesi devam etmektedir.

Buna karşılık göllü salonun deniz düzeyinin alçalıp yükselmesine bağlı olarak oluşum ve gelişimi (göl kenarındaki damlataş adaları, duvar damlataşları ve su içindeki sarkıtlar) devam etmektedir.

Denize çok yakın bir yükselti ve uzaklıkta bulunan Aynalıgöl Mağarası’ nın çok sıcak ve nemli bir havası vardır. Giriş ağzının dar ve basık olması nedeniyle, dışarısıyla hava alış-verişinin olmadığı mağaranın bu havası yaz ve kış mevsiminde önemli bir değişikliğe uğramamaktadır.

Nisan ayında sıcaklık 30-22 °C, mutlak nem değeri %91-37 olarak ölçülmüştür. Aynalıgöl Mağarası’nda belirgin bir canlı topluluğuna rastlanmamıştır. Bununla birlikte, ana galerinin bazı bölümlerinde yer yer yarasalar yaşamaktadır. Ayrıca mağaranın değişik kesimlerinde mağara örümceği ve binayaklılar görülmüştür.

Mağaranın etrafındaki koylar, Akdeniz Fokunun yaşam alanını oluşturmaktadır. Nitekim Mağara Akdeniz Foku Yaşam Alanı olarak 1.derece doğal sit alanı içerisinde yer almaktadır. Gerek bu canlılar ve gerekse çevrenin doğal güzelliği mağaranın cazibesini artıran özelliklerdir.

Mersin’in kısa tarihi

Klasik devirde Klikya olarak adlandırılmış olan Mersin; sırası ile Hititler, Frigler, Asurlular, Persler, Makedonyalılar, Romalılar ve Bizanslıların, XI. yüzyılda Selçukluların, XIV. yüzyılda Karamanoğulları ve Ramazanoğullarının XV. yüzyılda da Osmanlı İmparatorluğunun hâkimiyetine geçmiştir.

Yumuktepe ve Gözlükulede yapılan kazılarda Mersin’in tarihten önceki devirlerden beri önemli bir yerleşme merkezi olduğu anlaşılmaktadır. İl Merkezi Mersin’de bulunan Yumuktepe’de, 1937’de Liverpool Üniversitesi Arkeologlarınca başlatılan kazıda; en alt tabaka olarak “Neolitik Devri” tespit edilmiştir.

Kazı çalışmalarının devamı bu yörenin Neolitik dönemden sonra Maden Devri ve Tunç Devri arasına bir geçiş yaptığını göstermiştir. Yumuktepe’deki kalıntılar hemen hemen aynı şekilde Tarsus’taki Gözlükule’de de yer almaktadır.

Bir süre yörede Etilerin hüküm sürdüğü görülür. Eti Kralı Hattuşil yöreyi imar ve ıslah etmiştir. Daha sonra Asur kralı III. Salomossa’ın ele geçirdiği Mersin yöresi, M.Ö.528 tarihinde İran Hükümdarlığına geçer, M.Ö.527 de yöreyi ve Kıbrıs’ı Yunanlılar ele geçirirler.

M.Ö.334 senesinde yöre Büyük İskender’le Makedonyalıların eline geçer. M.Ö.261-246 da yöreyi Mısır Hükümdarı Batlenios Ogustos zapt eder. M.Ö.70’li yıllarda Romalıların eline geçen Mersin Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılmasından sonra Doğu Roma toprakları içerisinde kalır.

İslamiyet’in yayılmasından sonra Halife Osman zamanında Mersin ve civarı Arapların eline geçer. Daha sonra bölge 718 yılında halifeliğin Abbasilere geçmesiyle 853 yılında Sultan Mehdi, yöreyi Abbasi’lere katar. Daha sonra Selçukluların eline geçen yöre bu dönemde kısmi “Haçlı İstilası”na uğrar ve Selçukluların zayıflamasından sonra Karamanoğulları’na geçer.

Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazıt zamanında yöre Osmanlı idaresi altına girer. I. Dünya Harbinde İtilaf Devletlerinin istilasına uğrayan Mersin, Milli Mücadele ile 3 Ocak 1922’de tekrar Türk hakimiyetine girmiştir. 1924 yılında Mersin Adıyla Vilayet olmuş, 1933 yılında da Mersin İçel ile birleştirilerek İçel adını almıştır. 28 Haziran 2002 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 4764 sayılı Kanunla da İl’in ismi yeniden Mersin olmuştur.

XII. yüzyılda Göksu ırmağının iki yanındaki bölgeye Türkler “İçel” demişlerdir. Dağlar arasından girilmesi ve görülmesi güç bir yer olduğu için Selçukluların bölgeyi böyle isimlendirdiği düşünülmektedir.

Mersin adının kökeni konusunda iki değişik görüş yaygın olarak kabul edilir. Bunlardan birincisi, civarda yetişen ve Akdeniz ikliminin tanıtıcı bir bitkisi olan Arapların da Hambales dedikleri Myrtus-Mersin ağacı nedeniyle bölgeye Mersin adı verildiğidir.

İkincisi ise Mersin adının bu bölgede yaşayan “Mersinoğulları veya Mersinoğlu” adındaki bir Türkmen ailesinden geldiğini kabul eden görüştür. Evliya Çelebi’de seyahatnamesinde bölgede yetmiş evli bir Türkmen ailesinin bulunduğunu ve bu ailenin adının da Mersinoğlu olduğunu belirtmiştir.

Bir başka görüşe göre ise, Mersin adı bir bitkiden değil, yörede yaşayan Mersinoğlu adındaki aşiretten kaynaklanmaktadır. Mersin adına Anadolu’nun çeşitli yörelerinde rastlamak mümkündür. Örneğin; İzmir, Ordu ve Trabzon’da Mersin, Mersinlik adında köyler bunlardan birkaçıdır.

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir