İYİ Parti Lideri Akşener: Vatandaşın derdi bini aşmış gidiyor

“Türkiye’de çok sert bir siyaset var. Herkesin birbirine hakaretin sınırlarını zorladığı bir durum. Nasıl dayanıyorsunuz?” sorusuna İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, “Ben çok şeyi bir arada gördüm. 40 yaşında İçişleri Bakanı oldum. O zamanlar müthiş bir nezaket vardı. Yaşlılar gençlere el verirdi. O devrin siyasetçileri kitap okur, literatür takip ederlerdi. Kurşun gibi sözler olurdu ama Türkçe’nin güzelliği onu anlatamam.” şeklinde cevap verdi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, ünlü televizyoncu Armağan Çağlayan’ın Youtube’daki kanalında yayınlanan GörBeni programına konuk oldu. Akşener, programda Çağlayan’ın sorularına verdiği yanıtlar şu şekilde;

Türkiye’de giderek büyüyen bir siyasi partinin lideri olmak zor bir şey mi?

Zor.

Bu sizin küçüklükten beri hayaliniz mi siyasetle uğraşmak? Yoksa şartlar mı sizi buraya getirdi?

Hayalimdi, ben İzmit doğumluyum, Kocaeli’ndeki bütün ilçelerde yaşayan benim yaş grubumdan, tahsil yapmaya gayret etmiş ailesi tarafından okutulmuş kız çocuklarının bir hayali vardı, idolü vardı Leyla Atakan rahmetli. Benim Kocaeli’ne belediye başkanı olmak gibi bir hayalim vardı, milletvekilliği falan değil. Leyla abla belediye başkanıyken trafik kazasında hayatını kaybetmişti.

Abim MHP İl Başkanıydı 60 ihtilaline kadar. Biz çok siyasi bir aileyiz. Kadın olduğunuz zaman o yıllarda, siyaset yapmayı ailenizdeki erkekler üzerinden tanımlıyorsunuz. Abim siyasetçi, ailemde annemin dayısı İstanbul İl başkanı, çocukları ilçe başkanı, babamın tarafı rahmet İnönü ve Atatürk’ün arkadaşları böyle bir devlet ve siyaset kavramı olan bir ailenin kızıyım ben.

Abilerinizden birinin sol görüşlü olduğu söylenir?

Hayır, benim abim tek, eşim sol görüşlüdür. Eşim, CHP üyesi, üst kurul delegesi bir babanın oğlu. O devirde Mao’cu olmuş bir arkadaş… Doğu Perinçek benden hiç hoşlanmaz muhtemelen bir Mao’cu neferini ülkücü edip evlendiğim için olabilir. Ben il başkanının kız kardeşiyim. Ne kadar Marksist kitap varsa okumuştum, adamı ikna edeyim diye. Antitez geliştirmek için okumadığım kitap kalmadı ama başarılı oldum.

Okuldan mı tanışıyorsunuz?

Yok, komşuyuz biz.

Günde kaç saat çalışıyorsunuz? 

Vallaha ben de bilmiyorum. Ben uzun yıllardır politika yapıyorum 27 yıl olmuş. Bir kadın olarak siyasette bu kadar aktif bulunup siyasi olarak sağ kalan tek kadınım ben. Çok fırtınalı bir siyasi hayatım oldu. O dönem içerisinde zamanı kullanmayı öğreniyorsunuz. Ben politikaya başladığımda oğlum 13 yaşındaydı. Dolayısıyla bir planlamanız oluşuyor.

Fakat şöyle bir durum oluşuyor; Hem annesiniz hem eşsiziniz, hem politikacısınız vs kendinizle ilgili zaman ayıramıyorsunuz. Şahsi bir alan oluşmuyor temel zorluğu bu. Ben iyi kitap okuyan bir insandım akademi dünyasından geliyorum. Şu anda literatür takip ediyorum ama genellikle eşim okuyup özet çıkarır, iki yıldır da oğlum özet çıkarır. Roman okumayı, literatür takip etmeyi çok severdim ama şimdi o kadar vaktim yok.

Yemek yapıyor musunuz?

Şu anda çok fazla yaptığım söylenemez, Kovid döneminde yaptım. Çok iyi yemek yaparım. İzmit Kız Enstitüsünün yemek bölümü mezunuyum. Üniversiteden mezun olduktan sonra evlenmeden evvel “yemek pişirmeyi öğren kızım deyip” 2 yıllık yemek bölümü okudum bir de.

En çok hangi yemeğiniz meşhur?

Tandır gibi kuzu eti pişiririm, domatesli pilav, düğün çorbası bir de pastırmalı böreğim vardır kendime has. Yemek yemeyi severim ama dikkat ediyorum.

Çok yoruldum ben, artık birilerine bıraksam mı bu işi dediğiniz oluyor mu?

Oluyor tabii, şöyle; benim bugünkü pozisyonumu tamamen şartlar getirdi. Bazen düşünüyorum kelebek etkisi ne kadar önemliymiş. Eğer 7 Haziran 2015 seçimlerine giderken bana kocamı aldattığıma dair bir iftira atıldı. O iftira olmasaydı ve ben çok sert bir mücadele vermeseydim, böyle dost zannettiğiniz yüzüne ayna tutulup da bazı iğrençlikleri şahit olmamış olsaydım ve genç kadınların bilmediğiniz yerlerde her gün böyle tacizlere maruz kaldığını her alandan bahsediyorum şahit olmamış olsaydım bu yolculuk olmayabilirdi.

2015 son seçimim diyordum bir daha aday olmayı düşünmüyordum. O kavga buraya getirdi. 2017’de malum referandum oldu, o referandumda bireysel olarak şehir şehir gezerek, yapılmayacak bir gayretle, işin ucundan tutmadan gövdemle bir referandum karşıtlığı çalışması yaptım. Sonrası bu günü getirdi. Bunların hiçbiri planlı değildi.

Sonra MHP Genel Başkanlığı… ve orada çok büyük bir mücadele verdiniz. Demirleri tutma sahneniz… Orada “benim burada ne işim var ya” diyor musunuz?

Öyle durumlarda öyle demiyorsunuz. Ben Rumeli göçmeni bir ailenin kızıyım. Bizde kadınlar mücadele edicidir, sadece benim ailem 3 kere göç etmiş ve erkekler askerde bu göçü organize eden kadınlar olmuş. Doğal bir genetik var sanki, derleyici toplayıcı bir kültür kodu diyorum ben buna. O mücadele haline geçildikten sonrasını düşünmüyorsunuz. Ailemdeki tüm kadınlar, genci yaşlısı, okumuşu okumamışı tümü böyledir. Mücadele esnasında traktör gibiyiz. Orada hiç öyle düşünmedim. Onca insan benimle birlikte ve polisler duruyor. Bir problem çıktığı takdirde o insanların zarar görmemesi birinci öncelikti. O demiri tutmak arkadaşlarımın o teli yıkmasının önüne geçmekti. Çünkü; orayı o teli oraya gerenleri alması gerekiyordu. Haksızlık oradaydı. Bizim arkadaşlarımız o teli yıkmaya kalkışsa o doğru değildi. Kendinizden önce başkalarını düşünmeye başlıyorsunuz. Bu tamamen muhtemelen hem ailenin hem de kadın olmanın getirdiği karakter.

Babanız ne iş yapardı?

Babam İzmit Devlet Hastanesi’nin muhasebe müdürüydü. Ondan evvel Tarım Kredi Kooperatifleri’nde çalışıyordu. Ortaokul mezunuydu benim babam. Bölge müdürlüğüne kadar çıktı ve şehir şehir gezerdi. Dört kardeşiz biz, 10 yaşıma kadar olan süreci ağırlıkla annemle geçirdim ben evin en küçüğüyüm. Annem ev kadınıydı, çiftçilik yapardık biz geriye dönüp bakıyorum benden çok çalışmış.

Nerede çiftçilik yapıyordunuz?

İzmit’in Gündoğdu köyündeniz biz. İlkokulu köyde bitirdim, ortaokula bir yıl köyden gittim geldim ondan sonra benim için İzmit’e taşındı ailem.

Akademisyenlik nereden?

Sınav açılıştı, ben Kocaeli Mühendislik Fakültesi’nde hocalık yaptım. İnkılap tarihi hocalığı yaptım. En son politikaya 1993 Kasım gibiydi teklif aldım. DYP’den Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı üzerine o zaman bölüm başkanıydım. Politikaya başladım. Doktoram var ama kullanmıyorum ben. Ama en önemli özelliği ben ilkokul öğretmeniyim Bursa Öğretmen Okulu mezunuyum. O okul öyle bir eğitim vermişti ki köyden gitmişsiniz, yetiştirme yurdundan kız arkadaşlarımız vardı. Türkiye’nin her yerinden arkadaşlarımız vardı, subay kızları vardı, memur kızları da vardı yetim çocukları da vardı… Mesela 3 rengin dışında üzerinizde kıyafet olmayacak gibi bir talimat gibi beynimize işlenmesi Bursa Öğretmen Okulu’ndandır. Niye? Öğrencinin dikkaktini çekmeyeceksin diye. Topuklu ayakkabı giymeyeceksin öğrencinin karşısında…Saçın uzunsa toplu olacak… Büyük küpe takmayacaksınız, etek dizin altında olacak ama bilekte de olmayacak…Bana mesleğim sorulduğu zaman ben öğretmenim diyorum.

Türkiye’de çok sert bir siyaset var. Herkesin birbirine hakaretin sınırlarını zorladığı bir durum. Nasıl dayanıyorsunuz? Dinlerken ben televizyonda çok utanıyorum.

Ben çok şeyi bir arada gördüm. 40 yaşında İçişleri Bakanı oldum. O zamanlar müthiş bir nezaket vardı. Yaşlılar gençlere el verirdi. O devrin siyasetçileri kitap okur, literatür takip ederlerdi. Kurşun gibi sözler olurdu ama Türkçe’nin güzelliği onu anlatamam. Şimdi bugünün Türkiye’sinde anadili konuşmak gibi bir problemleri var arkadaşların. Öğretmen gözüyle söylüyorum bunu bildikleri kelime sayıları oldukça düşük. Kelime bilginiz iyi değilse söversiniz. Bu resmi görünce bir gün şöyle ayıldım ben; bir gazeteci genç arkadaş dedi ki “Sayın Erdoğan, Sayın Kılıçdaroğlu’na şöyle dedi; Sayın Kılıçdaroğlu şu cevabı verdi, Sayın Bahçeli de bu konuşmaya şöyle dedi, siz ne diyorsunuz?” O kadar enteresan bir anki benim için banane diyemedim, sektirdim cevabı. Ondan sonra geldik Genel Merkeze arkadaşlara oturduk. Bu insanların gerçek sorunlarını gizlemek için bu bir orta oyunu. İktidar partisi bu işi yapıyor. Sonuç itibariyle biz de buna düşüyoruz. Ben 20 Ocak 2020 tarihinden itibaren ilçe ilçe gezmeye başladım. İnsanları dinlemeye bugün gelinen noktada gittiğim her ilçede yüzde 70-80 AK Parti’ye oy vermiş insanlarımızla karşılaşıyorum ve sinir krizi geçirenler var. O gerçek gündemi kapatmak için bu hakaretlerin havada uçuştuğuna kanaat getirdim. Rahmetli Özal’ın, Demirel’in, Başbuğ Türkeş’in, Erbakan’ın… Meclis konuşmalarına denk geldim. Seçim zamanları televizyonlarda da yaptığı konuşmalar var. Gülümseyerek bitiyor program. Şimdi öyle olmuyor. Buna hakkımız yok ki. Vatandaşın zaten derdi bini aşmış gidiyor. Onun için bunun içine girmemeye çalışıyoruz.

Siz Türkiye siyaseti için şanssınız. Bir kadın liderin olduğu yerde daha kibar olmak gerekiyor. 

Siz kibarsınız. Niccolò Machiavelli görseydi Türkiye’nin bugünkü halini yerinde ters dönerdi. Bir sonuç odaklı, seçim kazanma odaklı her şey mubah diye bir anlayış var ben bunu reddediyorum. O perdeyi yıkmak üzere bir çalışmamız var. İşsiz gencin, siftahsız dükkan kapatan esnafın… Kadınlar gelip kulağıma söylüyor, “3 çocuğum var 1 televizyon var bir cep telefonu var, tablet lazım” her gittiğim yerden 22-23 bilgisayar talebi oluyor. Ama siz geçilmeyen köprüden gidilmeyen yoldan, tünellere para veriyorsunuz. Öğrenciye bilgisayar dağıtamıyorsunuz. Böyle bir şey olur mu? Bunu gündeme getirmek siyasetçinin görevidir. Biz de bunu yapmaya çalışıyoruz.

Oğlunuzun siyasetle ilgilenmesini ister misiniz?

Ben insanlara şunu yapın bunu yapın demem, bu soruyu hep kendi kendime sorarım ailemden de gençler var. Genel başkan olmasam kendisi bilir derim ama ben genel başkanlık görevini yürüttüğüm için. An itibariyle ilgilensin istemem, çok zor ve yoğun bir iş. Siyaset sevildiği zaman çok güzel yapılan bir iş. Odağında insan olan bir iş. İnsan seven kişilerin siyaset yapmasında büyük fayda var. Ailemdeki tüm gençler kendileri bilir. Oğlumun çok siyasetle ilgisi yok.

Buraya gelen her siyasetçi dedi ki “çocuğum benim çocuğum olduğunu saklıyor” 

Oğlum Galatasaray Lisesi mezunu, orada okurken benim çok fırtınalı bir siyasi hayatım vardı. O zaman soyadını söylemezdi. Ben Fatih derdi o kadar.

Sizin eşiniz kendisini az göstermeyi başarıyor ama..

İşine gidip geliyor, İzmit’te bir işi var. Otobüs ya da trenle İzmit’e gider gelir. Akbili var İstanbul içinde toplu taşıma kullanır ve sonuç itibariyle benim sokaktaki gözümdür. Kimse de tanımaz.

Eşinizle en uzun ne kadar görüşmediniz?

4-5 gün eşimle görüşmüyorum, Pazar günü bir yere gidiyoruz, Perşembe falan dönüyorum. Ama evlilik çok canlı kalıyor haberiniz olsun.

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir